13 Ağustos 2018 Pazartesi

Ben de bu yaşadığımız ekonomik krizi dışardan kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Tamam, içeren kaynaklı hatalar yanlışlıklar var, tamam kötü yönetim, güven vermeyen uygulamalar, çatı açık, tüketim ekonomisi, üretimden uzak, ayrıa ithalat...
Adamlar, çizgilerinden çıkan ülkemizi batırmak için ambargo uyguluyor, paralarını çekiyor, hatta üçüncü ülkelerin ülkemize yatırım yapmasını ve ülkemizden mal ve hizmet almasını engelliyor.
Sırf bu ikinci paragrafta belirttiğim nedenlerden dolayı devletimizin yanındayım. Ne gerekirse yapılsın. Bakıyorum da zaten her kesimden destek var. Sağdan soldan, iş, sanat ve spor  dünyasından, ekonomiden anlayan alamayan, esnaftan, çiftçiden, memurdan, işçiden...
Aklıma 2001 krizi geldi. Ülke tarihinin en yıkıcı depreminden çıkmış, ABD'nin Ortadoğu'yu işgal projesine destek olmayan Ecevit hükümeti bizim devletimiz değil miydi de kafasına yazar kasa fırlattık. Neredeydi destek mesajları? Merak ettim.

26 Mart 2018 Pazartesi

Yarın ne olacak?
Yaklaşık 300 öğrenci belki de yarısından az veli, gözlerini ovuşturarak yatağından kalkacak. Servisler köylerden çocukları taşımak için marşa basacak. Tekerlekler dönecek. Hasan abi kaloriferleri yakmak için yola koyulacak. Sultan hanım çayın suyunu koyacak. İbrahim, Feride, Döne erken gelen çocuklar için kahvaltı hazırlayacak. Arkasından Aşçı Ali usta öğle ve akşam yemeklerini hazırlamaya koyulacak... Müdür bey "Allah'ın yardım ve izni ile yeni bir haftaya..." başlayacak olan konuşmasına başlayacak. Hüseyin ve Elif arkadaşlar İstiklal marşını söyletmek için Deniz beye uzaktan el işareti yapacak. Çocuklar sınıflarına koşturacak. Müdür yardımcısı arkadaşlar haftalık brifinglerini verecekler. En az on öğrenci evlerinden hasta gelecekler ve gün boyu burunlarını çekip öksürecekler. Hafta boyunca elli öğrenci belletici arkadaşlarımız tarafından özverili bir şekilde hastaneye götürülecek. Kimsenin burnu bile kanamayacak. Yiyecekler, içecekler, uyuyacaklar, oynayacaklar, koşturacaklar, terleyecekler, bir derse, bir kursa, bir etüde, bir spora... Olmadı turnuvalara... Üstüne bir de ziyafet çekilecek... Sabah, öğlen, akşam kazan kaynayacak, duman tütecek... Hem içimiz hem dışımız ısınacak... Sinan kapıda boş bulunduğu zaman ruloyu eline alıp sağı solu boyayacak... Ali ve Adnan bir yandan, Mustafa ve Harun bir yandan bahçe, koridorlar, WCler, lavabolar, sınıflar süpürülüp silinecek... Niyazi evrak hazırlamaktan ve görütüp getirmekten başını kaldırabilirse öğretmenler odasına gelip, hepsi yarım kalan bir iki muhabbete katılacak... Harçlıklar, giysiler, içi kırtasiye dolu çantalar, temizlik malzemeleri dağıtılacak... Anasınıfından dersliklere, Z-Kütüphaneden Laboratuvarlara ve Spor salonuna kadar her yerde harıl harıl, ışıl ışıl bilgi, sanat ve alın teri yayılacak... Öğrenciler harçlıklarını ilk teneffüste harcamak için kantine doluşacaklar. Toplantılar, anketler, değerlendirme ölçekleri, raporlar, bürokratik iş ve işlemler, veli-öğrenci görüşmeleri, yazılılar, deneme sınavları, mezun ettiğimiz öğrenciler, seminerler, ilaç içmek isteyen öğrenciler... Öğretmenler odasında iki dakika muhabbet edecek zaman kalmayacak... Okul bitse bile, geç saatlere kadar WhatsApp gruplarından sorunlar ve çözümler paylaşılacak …
Her şey yoluna konulacak... Birileri hep bir yerlerde burun kıvıracak. Evdeki iki çocuğuna bakamayan, üstüne tebeşir tozu bulaşmamış, bir çocuğun başını okşamamış, eğilip boy seviyesine inip göz göze gelmesini bilmeyen, her gün yüzlerce kez günaydın dememiş ve günaydınlara muhatap olmamış, aynı türden yüzlerce kez soruya karşılık vermek ve aynı şeyi yüzlerce kez tekrar etmek zorunda kalmamış, öküz altında buzağı arayıp sağdan sola çekiştirenler, ego tatmini yoluyla kendi meslektaşını ezmeye sindirmeye çalışanlar, "emek" nedir, "danışma" nedir bilmeyenler, fitne tohumu ekip seyredenler olacak…
Bunca emek, bunca özveri, bunca gayret için biri gelip bir "teşekkür" bile etmeyecek... Tayinimize, ek dersimize, maaşımıza, tatilimize, üç kuruşluk zammıza günlerce dillerini pelesenk edecekler…
Sonra...
Bir gün gelecek...
Bir gün biri gelecek...
Olması gerekenler, olanlar olacak… Hem de en ummadığın yerden, en üzerine titrediğin, en önemsediğin konudan...
Çünkü, her An'a, her Yer'e, her Kes'e dokunamaz, yön veremezsin. Çünkü gelen gider, giden gelir, olan olur ve hayat bir sonsuzluk içerisindeymişçesine devam eder…
Ayrıca herkesin bir zaafı vardır. Zaaflarımızın, zaaflarımızı bilen birileri tarafından kendi kulağımıza veya başka kulaklara fısıldanması ile hem biz hem de diğer insanlar çok tehlikeli noktalara sürüklenir, sürüklenir, sürüklenir… de şaşar, kalırsın...

15 Şubat 2018 Perşembe

“İnsan her gün bir parça müzik dinlemeli, iyi bir şiir okumalı, güzel bir tablo görmeli ve mümkünse birkaç mantıklı cümle yazmalı ve söylemelidir."
                                                       (Goethe)
"Küçük hanımlar, küçük beyler!
Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, ikbal ışığısınız. Yurdumuzu asıl aydınlığa boğacak olan sizlersiniz. Kendinizin ne kadar önemli ve değerli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şeyler bekliyoruz."
Mustafa Kemal ATATÜRK
Yaklaşık 300 öğrenci belki de yarısından az veli, gözlerini ovuşturarak yatağından kalkacak. Servisler köylerden çocukları taşımak için marşa basacak. Tekerlekler dönecek. Hasan abi kaloriferleri yakmak için yola koyulacak. Sultan hanım çayın suyunu koyacak. İbrahim, Feride, Döne erken gelen çocuklar için kahvaltı hazırlayacak. Arkasından Aşçı Ali usta öğle ve akşam yemeklerini hazırlamaya koyulacak... Müdür bey "Allah'ın yardım ve izni ile yeni bir haftaya..." başlayacak olan konuşmasına başlayacak. Hüseyin ve Elif arkadaşlar İstiklal marşını söyletmek için Deniz beye uzaktan el işareti yapacak. Çocuklar sınıflarına koşturacak. Müdür yardımcısı arkadaşlar haftalık brifinglerini verecekler. En az on öğrenci evlerinden hasta gelecekler ve gün boyu burunlarını çekip öksürecekler. Hafta boyunca elli öğrenci belletici arkadaşlarımız tarafından özverili bir şekilde hastaneye götürülecek. Kimsenin burnu bile kanamayacak. Yiyecekler, içecekler, uyuyacaklar, oynayacaklar, koşturacaklar, terleyecekler, bir derse, bir kursa, bir etüde, bir spora... Olmadı turnuvalara... Üstüne bir de ziyafet çekilecek... Sabah, öğlen, akşam kazan kaynayacak, duman tütecek... Hem içimiz hem dışımız ısınacak... Sinan kapıda boş bulunduğu zaman ruloyu eline alıp sağı solu boyayacak... Ali ve Adnan bir yandan, Mustafa ve Harun bir yandan bahçe, koridorlar, WCler, lavabolar, sınıflar süpürülüp silinecek... Niyazi evrak hazırlamaktan ve görütüp getirmekten başını kaldırabilirse öğretmenler odasına gelip, hepsi yarım kalan bir iki muhabbete katılacak... Harçlıklar, giysiler, içi kırtasiye dolu çantalar, temizlik malzemeleri dağıtılacak... Anasınıfından dersliklere, Z-Kütüphaneden Laboratuvarlara ve Spor salonuna kadar her yerde harıl harıl, ışıl ışıl bilgi, sanat ve alın teri yayılacak... Öğrenciler harçlıklarını ilk teneffüste harcamak için kantine doluşacaklar. Toplantılar, anketler, değerlendirme ölçekleri, raporlar, bürokratik iş ve işlemler, veli-öğrenci görüşmeleri, yazılılar, deneme sınavları, mezun ettiğimiz öğrenciler, seminerler, ilaç içmek isteyen öğrenciler... Öğretmenler odasında iki dakika muhabbet edecek zaman kalmayacak... Okul bitse bile, geç saatlere kadar WhatsApp gruplarından sorunlar ve çözümler paylaşılacak …
Her şey yoluna konulacak... Birileri hep bir yerlerde burun kıvıracak. Evdeki iki çocuğuna bakamayan, üstüne tebeşir tozu bulaşmamış, bir çocuğun başını okşamamış, eğilip boy seviyesine inip göz göze gelmesini bilmeyen, her gün yüzlerce kez günaydın dememiş ve günaydınlara muhatap olmamış, aynı türden yüzlerce kez soruya karşılık vermek ve aynı şeyi yüzlerce kez tekrar etmek zorunda kalmamış, öküz altında buzağı arayıp sağdan sola çekiştirenler, ego tatmini yoluyla kendi meslektaşını ezmeye sindirmeye çalışanlar, "emek" nedir, "danışma" nedir bilmeyenler, fitne tohumu ekip seyredenler olacak…
Bunca emek, bunca özveri, bunca gayret için biri gelip bir "teşekkür" bile etmeyecek... Tayinimize, ek dersimize, maaşımıza, tatilimize, üç kuruşluk zammıza günlerce dillerini pelesenk edecekler…
Sonra...
Bir gün gelecek...
Bir gün biri gelecek...
Olması gerekenler, olanlar olacak… Hem de en ummadığın yerden, en üzerine titrediğin, en önemsediğin konudan...
Çünkü, her An'a, her Yer'e, her Kes'e dokunamaz, yön veremezsin. Çünkü gelen gider, giden gelir, olan olur ve hayat bir sonsuzluk içerisindeymişçesine devam eder…
Ayrıca herkesin bir zaafı vardır. Zaaflarımızın, zaaflarımızı bilen birileri tarafından kendi kulağımıza veya başka kulaklara fısıldanması ile hem biz hem de diğer insanlar çok tehlikeli noktalara sürüklenir, sürüklenir, sürüklenir… de şaşar, kalırsın...


Yarın ne olacak?


Yaklaşık 300 öğrenci belki de yarısından az veli, gözlerini ovuşturarak yatağından kalkacak. Servisler köylerden çocukları taşımak için marşa basacak. Tekerlekler dönecek. Hasan abi kaloriferleri yakmak için yola koyulacak. Mahalleden gelenler yokuşu tırmanacak. TOKİ'den gelenler demirleri atlayacak. Sultan hanım çayın suyunu koyacak. İbrahim, Feride, Döne erken gelen çocuklar için kahvaltı hazırlayacak. Arkasından Aşçı Ali usta öğle ve akşam yemeklerini hazırlamaya koyulacak... Müdür bey "Allah'ın yardım ve izni ile yeni bir haftaya..." başlayacak olan konuşmasına başlayacak. Hüseyin ve Elif arkadaşlar İstiklal marşını söyletmek için Deniz beye uzaktan el işareti yapacak. Çocuklar sınıflarına koşturacak. Müdür yardımcısı arkadaşlar haftalık brifinglerini verecekler. En az on öğrenci evlerinden hasta gelecekler ve gün boyu burunlarını çekip öksürecekler. Hafta boyunca elli öğrenci belletici arkadaşlarımız tarafından özverili bir şekilde hastaneye götürülecek. Kimsenin burnu bile kanamayacak. Yiyecekler, içecekler, uyuyacaklar, oynayacaklar, koşturacaklar, terleyecekler, bir derse, bir kursa, bir etüde, bir spora... Olmadı turnuvalara... Üstüne bir de ziyafet çekilecek... Sabah, öğlen, akşam kazan kaynayacak, duman tütecek... Hem içimiz hem dışımız ısınacak... Sinan kapıda boş bulunduğu zaman ruloyu eline alıp sağı solu boyayacak... Ali ve Adnan bir yandan, Mustafa ve Harun bir yandan bahçe, koridorlar, WCler, lavabolar, sınıflar süpürülüp silinecek... Niyazi evrak hazırlamaktan ve görütüp getirmekten başını kaldırabilirse öğretmenler odasına gelip, hepsi yarım kalan bir iki muhabbete katılacak... Harçlıklar, giysiler, içi kırtasiye dolu çantalar, temizlik malzemeleri dağıtılacak... Anasınıfından dersliklere, Z-Kütüphaneden Laboratuvarlara ve Spor salonuna kadar her yerde harıl harıl, ışıl ışıl bilgi, sanat ve alın teri yayılacak... Öğrenciler harçlıklarını ilk teneffüste harcamak için kantine doluşacaklar. Toplantılar, anketler, değerlendirme ölçekleri, raporlar, bürokratik iş ve işlemler, veli-öğrenci görüşmeleri, yazılılar, deneme sınavları, mezun ettiğimiz öğrenciler, seminerler, ilaç içmek isteyen öğrenciler... Öğretmenler odasında iki dakika muhabbet edecek zaman kalmayacak... Okul bitse bile, geç saatlere kadar WhatsApp gruplarından sorunlar ve çözümler paylaşılacak …

Her şey yoluna konulacak... Birileri hep bir yerlerde burun kıvıracak. Evdeki iki çocuğuna bakamayan, üstüne tebeşir tozu bulaşmamış, bir çocuğun başını okşamamış, eğilip boy seviyesine inip göz göze gelmesini bilmeyen, her gün yüzlerce kez günaydın dememiş ve günaydınlara muhatap olmamış, aynı türden yüzlerce kez soruya karşılık vermek ve aynı şeyi yüzlerce kez tekrar etmek zorunda kalmamış, öküz altında buzağı arayıp sağdan sola çekiştirenler, ego tatmini yoluyla kendi meslektaşını ezmeye sindirmeye çalışanlar, "emek" nedir, "dayanışma" nedir bilmeyenler, fitne tohumu ekip seyredenler olacak…

Bunca emek, bunca özveri, bunca gayret için biri gelip bir "teşekkür" bile etmeyecek... Tayinimize, ek dersimize, maaşımıza, tatilimize, üç kuruşluk zammıza günlerce dillerini pelesenk edecekler…

Sonra...

Bir gün gelecek...
Bir gün biri gelecek...
Pimi çekilmiş bir bomba gibi...
Olması gerekenler, olanlar olacak… Hem de en ummadığın yerden, en üzerine titrediğin, en önemsediğin konudan...

Çünkü, her An'a, her Yer'e, her Kes'e dokunamaz, yön veremezsin. Çünkü gelen gider, giden gelir, olan olur ve hayat bir sonsuzluk içerisindeymişçesine devam eder…

Bakalım, Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler...

Ayrıca herkesin bir zaafı vardır. Zaaflarımızın, zaaflarımızı bilen birileri tarafından kendi kulağımıza veya başka kulaklara fısıldanması ile hem biz hem de diğer insanlar çok tehlikeli noktalara sürüklenir, sürüklenir, sürüklenir… de şaşar, kalırsın...
ABD ile Birinci Dünya Savaşı'nda sıcak bir savaşa girişmesek de zaten ABD itilaf blokunda yer aldığı için kağıt üzerinde savaş halindeydik. Lozan Barış anlaşmasına imza koyması gerekirdi.
Yani biz ABD ile hâlâ savaş halindeyiz. Çizgilerinden çıktığımız her dönemde darbeler yoluyla bizi tekrar hizaya soktular.
Son darbe girişimi işe yaramayınca taşeron terör örgütleri aracılığıyla bu savaşı sıcak bir çatışmaya dönüştürerek bizi hizaya sokmaya çalışıyorlar.
Her devlet sınırlarındaki böylesi büyük tehditler karşısında aynı şeyi yapar. ABD ve Rusya kilometrelerce öteden ne diye geldi. Savaş ise savaş... Barış diye kıvrananlar yiyorsa çıksınlar ortaya getirsinler barışı. Savaş olmadan barış olmaz. Terör varsa, tehdit varsa Türk ordusu girer, işgal eder, bombalar....
Ne yani, durup seyir mi edecekti!
Neymiş? Endişelilermiş! Yok efendim; Kaygılarmış. Sınırı ve süresi belli olmalıymış. İnsani durumu ve sivil hassasiyeti dikkate almalıymışız.
Kilis ve Reyhanlı'ya peşpeşe roketler atıldı. Reyhanlı'da 4 yıl öğretmenlik yaptım. Şehit olan ye yaralananlardan soyadları aklımda kaldığı kadarıyla öğrencimdi, velimizdi belki de...
Geçmiş olsun dilerim. Şehit olan asker ve sivil vatandaşlarımıza rahmet ve halkımıza başsağlığı dilerim.
Birinci paylaşım Savaşı'nın ardından İngiliz Fransız emperyalizminin böldüğü bu coğrafya 100 yıl süren sancılı ayrılığın ardından tekrar birleşme sürecine girmiştir.

14 Ocak 2018 Pazar

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var. Yaş almak insanı yaşlandırmıyor, yaşadıkları yaşlandırıyor insanı. Hani derler ya, değirmende ağartmadık biz bu sakalı. Hele çocuklar, bir oğlum bir kızım, onların gelecek kaygısı, daha iyi bir dünya kurmak için, tüm dünya çocukları için... Hele Ortadoğu, hele savaşlar... Hep bunları düşünmekten değil mi? Ne olacak bu memleketin hali? Hele bir de benim gibi Fenerbahçeliysen ve yükselenin Beşiktaş ise... Başlar yanlarda açılmalar... Bir de aşk, bir de özlem, bir de yürek yarası... Oğluna kızamadığında kaşlarını çatıklaştırırsın, kızını merak ettiğinde alnını kırışıklıkları artar. Hatta gülmek bile göz kenarlarını ve yanaklarını ve en önemlisi geçim kaygısı belini büker, ellerini nasırlaştırır. Çocuk gibisindir, büyümezsin. İşte bu sorumluluklar büyütür seni. Bir de bakmışsın yaşın olmuş 40... Fakat size şunu söyleyeyim dostlar, gönlünün Sultan'ını bulduysan, hem de 40 yılda bir gibisini, sonsuz bir bahardır ömür dediğin. O kandırır seni, hayata, aşka, su gibi...
Öğretmeni itibarsızlaştırma hareketinin bir başka ayağı... Ülkenin her kademesinden aşağıya doğru devam eden bir anlayışın yansıması... Çünkü ne olursa olsun, gene de öğretmenler el açmayan, boyun eğmeyen tarihsel mirası ve konumu gereği, toplumun en genç, dinamik ve etken unsurudur. Yelpazenin en sağından en soluna tüm öğretmenlerin koşulsuz bir araya gelmesiyle, derhal bir "Öğretmenler Odası" kurup mesleğin itibarını ele almalı ve standartlarını belirlemeliyiz. Maşallah, öğretmenlikle uzaktan yakından alakası olmayanların bizden çok sesi çıkıyor. Dayanışma, işbirliği ve tutkunluk şart... Toplumdaki öğretmen algısı ne, onu da belirlemeliyiz, bir anket marifetiyle...
Atamalar, ders saatleri, maaşımız, tatilimiz, memur zamları, birkaç densiz meslektaşımızın uyguladığı şiddet haberleri hep bu algının perspektifinde gündem olup itibarsızlaştırma malzemesi olarak kullanılıyor. Bazen en yakınınımıza bile kendimizi anlatamadığımız oluyor. Bizim bizden başka dostumuz yok diyeceğim ama birçok konuda kendi içimizde mutabakata varabilmiş değiliz vesselam...

Yarın ne olacak?



Yarın ne olacak?

Yaklaşık 300 öğrenci belki de yarısından az veli, gözlerini ovuşturarak yatağından kalkacak. Servisler köylerden çocukları taşımak için marşa basacak. Tekerlekler dönecek. Hasan abi kaloriferleri yakmak için yola koyulacak. Sultan hanım çayın suyunu koyacak. İbrahim, Feride, Döne erken gelen çocuklar için kahvaltı hazırlayacak. Arkasından Aşçı Ali usta öğle ve akşam yemeklerini hazırlamaya koyulacak... Müdür bey "Allah'ın yardım ve izni ile yeni bir haftaya..." başlayacak olan konuşmasına başlayacak. Hüseyin ve Elif arkadaşlar İstiklal marşını söyletmek için Deniz beye uzaktan el işareti yapacak. Çocuklar sınıflarına koşturacak. Müdür yardımcısı arkadaşlar haftalık brifinglerini verecekler. En az on öğrenci evlerinden hasta gelecekler ve gün boyu burunlarını çekip öksürecekler. Hafta boyunca elli öğrenci belletici arkadaşlarımız tarafından özverili bir şekilde hastaneye götürülecek. Kimsenin burnu bile kanamayacak. Yiyecekler, içecekler, uyuyacaklar, oynayacaklar, koşturacaklar, terleyecekler, bir derse, bir kursa, bir etüde, bir spora... Olmadı turnuvalara... Üstüne bir de ziyafet çekilecek... Sabah, öğlen, akşam kazan kaynayacak, duman tütecek... Hem içimiz hem dışımız ısınacak... Sinan kapıda boş bulunduğu zaman ruloyu eline alıp sağı solu boyayacak... Ali ve Adnan bir yandan, Mustafa ve Harun bir yandan bahçe, koridorlar, WCler, lavabolar, sınıflar süpürülüp silinecek... Niyazi evrak hazırlamaktan ve görütüp getirmekten başını kaldırabilirse öğretmenler odasına gelip, hepsi yarım kalan bir iki muhabbete katılacak... Harçlıklar, giysiler, içi kırtasiye dolu çantalar, temizlik malzemeleri dağıtılacak... Anasınıfından dersliklere, Z-Kütüphaneden Laboratuvarlara ve Spor salonuna kadar her yerde harıl harıl, ışıl ışıl bilgi, sanat ve alın teri yayılacak... Öğrenciler harçlıklarını ilk teneffüste harcamak için kantine doluşacaklar. Toplantılar, anketler, değerlendirme ölçekleri, raporlar, bürokratik iş ve işlemler, veli-öğrenci görüşmeleri, yazılılar, deneme sınavları, mezun ettiğimiz öğrenciler, seminerler, ilaç içmek isteyen öğrenciler... Öğretmenler odasında iki dakika muhabbet edecek zaman kalmayacak... Okul bitse bile, geç saatlere kadar WhatsApp gruplarından sorunlar ve çözümler paylaşılacak …
Her şey yoluna konulacak... Birileri hep bir yerlerde burun kıvıracak. Evdeki iki çocuğuna bakamayan, üstüne tebeşir tozu bulaşmamış, bir çocuğun başını okşamamış, eğilip boy seviyesine inip göz göze gelmesini bilmeyen, her gün yüzlerce kez günaydın dememiş ve günaydınlara muhatap olmamış, aynı türden yüzlerce kez soruya karşılık vermek ve aynı şeyi yüzlerce kez tekrar etmek zorunda kalmamış, öküz altında buzağı arayıp sağdan sola çekiştirenler, ego tatmini yoluyla kendi meslektaşını ezmeye sindirmeye çalışanlar, "emek" nedir, "danışma" nedir bilmeyenler, fitne tohumu ekip seyredenler olacak…
Bunca emek, bunca özveri, bunca gayret için biri gelip bir "teşekkür" bile etmeyecek... Tayinimize, ek dersimize, maaşımıza, tatilimize, üç kuruşluk zammıza günlerce dillerini pelesenk edecekler…
Sonra...
Bir gün gelecek...
Bir gün biri gelecek...
Olması gerekenler, olanlar olacak… Hem de en ummadığın yerden, en üzerine titrediğin, en önemsediğin konudan...
Çünkü, her An'a, her Yer'e, her Kes'e dokunamaz, yön veremezsin. Çünkü gelen gider, giden gelir, olan olur ve hayat bir sonsuzluk içerisindeymişçesine devam eder…
Bakalım, Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler...
Ayrıca herkesin bir zaafı vardır. Zaaflarımızın, zaaflarımızı bilen birileri tarafından kendi kulağımıza veya başka kulaklara fısıldanması ile hem biz hem de diğer insanlar çok tehlikeli noktalara sürüklenir, sürüklenir, sürüklenir… de şaşar, kalırsın...