30 Aralık 2016 Cuma




Git artık 2016, senin gelişini de beğenmemiştim.
Savaşları da al git, terörü de, ihaneti de, yoksulluğu da al git!
Dayanışma ruhu yeşerdi bir ara, barış umudu doğdu son sonu... Onları bırak da git bize...

22 Aralık 2016 Perşembe

Topyekûn terörle mücadele
Burası Türkiye!
Türkiye Cumhuriyeti Devleti! Bizler de bu devletin vatandaşılarıyız. Devlet yıllardır terörle mücadele ediyor. Askeriyle, polisiyle, korucularıyla... Aslında buna terörle savaş da diyebiliriz.
Barış, kardeşlik, insan hakları vb hassasiyetlerle hareket etsek terör bu fırsatla gelişip semiriyor. Mücadelenin dozunu arttırsak bu kez de iç ve dış kamuoyu hukuk, AB, çözüm vb konular gündeme geliyor. Ne yani? Devlet, buyurun gelin bizi öldürün, bölün, yol kesin, özerklik ilan edin, yollara mayın döşeyin, hendek kazın mı diyecekti yani!
Bu nedenle konsept değişikliğine gidilmeli... Topyekûn Terörle Mücadele... Sadece askerin, polisin üzerine havale edilmemeli... Diğer kurumlar ve vatandaşlar da elini taşın altına koymalı...
Bu mücadelede her bir ferdin yapabileceği şeyler mutlaka vardır.
Fırat Kalkanı operasyonu kapsamında, El Bab'ı kuşatan kahraman ordumuza!

Tüm giriş çıkışları kapatın. Varsa sivillere çağrı yapın, şehri terk etsinler. Sonra dümdüz edin, yok edin orayı. Silin haritadan. Sonra aynı yöntemle Münbic'e girin. Afrin'e girin. Temizleyin terör yuvalarını...
Bakın o zaman yurt içindeki hainlerin sesi soluğu çıkıyor mu? Takip edin, sesini çıkartanın soluğunu kesin, ağzını ağacın boğazını kesin, elini kaldıranın kolunu kesin...
Ancak böyle sinsice, haince, kalleşçe tuzak kurarlar ve saldırırlar. En masum, en savunmasız, en insan halimize... Yerimiz belli, yurdumuz bellidir... Araçlarımız belli, üniformalarımız üzerimizdedir... Çarşıda, pazarda, hastanede, dağda, yolda ve hatta evlermizde saldırırlar.
O zaman mücadeleninde aynı yöntemle olması gerekir. En az bin kişilik cengaver ayarlayacağız. Üçerli beşerli gruplar halinde salacağız şehirlere, kırlara vatan evlatlarını, bakın nasıl avlıyorlar vatan hainlerini...
https://www.aydinlik.com.tr/kose-yazilari/kerem-yildirim/2016-aralik/o-cocuklar-pisi-pisine-olmuyor-vatan-icin-bedel-oduyor#sc_modal

10 Eylül 2016 Cumartesi

“Coğrafya, kaderdir” der İbn-i Haldun! Tarih ise, kaza...
Kaderimizi yaşıyoruz. Yaşadık... Eğer değişmezse yaşayacağız. Geçen gün öğretmenler odasında arkadaşlarla aramızda bu konuyu konuşmuştuk kısaca: Kaderi değiştirmek mümkün mü? Mümkün, tabii... Kaderi dua ile değiştirebilirsiniz. Çalışanın duası kabul olunur ancak. Çalışan ve düşünen beyinler,  denizin ortasına toprak doldurup tarım yapıyor. Çölün ortasından, buzulların altından petrol çıkartıyor.
Çok çalışmak, çok okumak... başka çaresi yok! Bakın, 100 yıl önce bu coğrafyada ne yaşanmışsa 100 yıl sonra aynıları yaşanıyor... Yüz yılda bir tarih tekerrür ediyor. Kuran'da asır suresi var, bilirsiniz... Allahu teala asra yemin eder! Bu yüzyılda bir şeyler var...
Tarihini bilmeyen bir milletin coğrafyasını başka milletler çizer. Her şeye kaza gözüyle bakarsan kaderini başkaları tayin ederler.
Sevgili öğrenciler... Bugün İslahiye'nin düşman işgalinden kurtuluşunun 98. yıl dönümü... Bu vesileyle dilimiz döndüğünce bir iki kelam edelim.
Kurtuluş savaşını Mustafa Kemal Atatürk bu topraklarda planlamıştır desem, şaşırırsınız değil mi! Hatay, Suriye, Halep, Afrin, Hassa, Kazıklı, Söğüt, Aktepe ve İslahiye...
Evet, İslahiye'de... Bu bölgedeki milli mücadele Hatay'dan, Hassa ve Maraş'tan ayrı düşünülemez... Antep farklı... Coğrafya kaderdir, dedik ya... Hatay – Maraş çöküntü hendeğidir burası, herşeyiyle çok benzer birbirine... Her ne kadar idari olarak günümüzde Antep'e bağlı olsa da, Hititlerden beri coğrafi olarak, tarihi olarak aynı kaderi yaşar... Yesemek, Zincirli, Tilmenhöyük...
Sonun başlangıcı, başlangıcın sonu mu yoksa... Günümüzden 100 yıl sonra tarih, Suriye'nin kuzeyinde, kimi zaman alttan alta, kimi zaman göstere göstere yaşananları nasıl yazacak kim bilir...
Çok geriden almaya gerek yok, Fırka-i Islahiye, Cevdet paşalar, Derviş paşalar dönemine gitmeyeceğim. Berlin – Bağdat demiryolu bizim buralardan geçer: Fevzipaşa, İslahiye, Meydanıakbez, Raco, Afrin... Halep'in kuzeyinde makas vardır. Oradan bir ucu Bağdat'a bir ucu Hicaz'a... II. Abdulhamit Han peygamberimizin ayakucuna kadar demiryolu döşemiştir... Bizim buralardan geçer... Almanlara yaptırmıştır. Ve telgraf hatlarıyla donatılmıştır Anadolu... Şimdi girmeyelim. Uzun konu...
Birinci Dünya savaşını bitiren Mondros Ateşkes Antlaşması imzalandığında ordularımız Halep'te idi. Yıldırım orduları grup komutanı olarak Mustafa Kemal'da burada idi. Halep'te kaldığı otel odası hala günümüze kadar duruyordu. Savaşın ilk yıllarında gidip gelenlerden biliyorum. Suriye hükümeti müzeye dönüştürmüş idi. Şimdi ne haldedir bilmem.
Yıldırım Ordularının merkezi Adana'da ama, Kolordusunun biri Raco'da... Raco şimdi Afrin ilçesinin 400 haneli bir köyü... Mustafa Kemal burayı ikmal maksadıyla kullanmış. Aktepe, Söğüt, Hassa taraflarıyla irtibatlıydı. Yazışmaları Hassa telgrafhanesinden yapardı. Söğüt'lü bir ailede konuk olurdu. Ailenin şeceresine, kayıtlarına bakar, etrafdaki aileleri araştırmıştı. Bu bölgenin 40 asırlık Türk yurdu olduğu fikrine orada kapılmış. Mondros Ateşkes Antlaşmasına karşı çıkması nedeniyle Yıldırım Orduları lağvedilince, kendisini boşa çıkarmak amacıyla, yanındaki arkadaşlarıyla, emrindeki kolorduyla Raco'da bir devlet kurmak fikri... Raco bize çok uzak değil. Meydanakbez'in karşısı...
Ateşkes gereği, ordular terhis edilecek ya, edilmiş mecburen... Silah ve cephaneler halka dağıtılmış, bakın bunu unutmayın! Antep, Urfa, Maraş, Osmaniye'de... Yöre halkını örgütlemiş, trene binip Raco'dan İstanbul'a hareket etmiş biliyorsunuz. Geldiğinde gördüğü manzara karşısında “geldikleri gibi giderler!” diyor ya... Belki de buradaki halktan, halka dağıtılan cephaneden, halkı örgütlemek maksadıyla görevlendirdiği arkadaşlarından aldığı güce dayanarak öyle söylemiş olabilir... (Kazıklı'da bir kuvayımilliye karargahı kurdurmuştu. Asteğmeni, sakallı zabit lakablı Süleyman Beye...)
Mondros Ateşkes Antlaşmasının 7. maddesine dayanarak İngilizler Maraş, Antep ve Urfa'yı işgal ettiler. Bu işgaller sırasında pek ciddi bir çatışma yaşanmadı. İngilizler uyanık... İşgale gelirken yanlarında sömürgelerinden müslüman askerler getiriyorlar. Tereyağından kıl çeker gibi de buralardan çekiliyorlar. Fransızlara Suriye söz vermişlerdi ama eşantiyon olarak Antep, Urfa ve Maraş'ı da veriyorlar. Kendileri ortadoğunun geri kalan topraklarında siyasetlerini rahat rahat yürütüyorlar. (petrol siyaseti) Fransızlar ise romantik... Saf mı diyeyim yoksa! İngilizler müslüman askerler getirirken Onlar Ermeni askerleri getiriyorlar... Ermenilerin yaşadıkları/anlattıkları onlara pek romantik geliyor. Buralarda oyalanacaklar. Sakarya savaşına kadar... Neyse bölge Fransızlara devredilince, gelirken yanlarında Ermeni taburlarla geliyorlar. Bu onların saflığını veya kötü niyetini gösteriyor. Maksatları burada mandater bir yönetim kurmak mı? Bunu Türk milletini kaşıyarak yapamacaklarını bilmezler gibi... Önce Kilis üzerinden Antep'i, Pazarcık üzerinden Maraş'ı devralıyorlar. Ve karşılıklı çatışmalar başlıyor. Sütçü İmam ve Bayrak olaylarını sadece isimlerini anarak geçelim. Ayrı konu! İskenderun üzerinden Hatay'ı Mersin üzerinden Adana'yı işgal ediyorlar. Bahçe ve İslahiye Fransızların işgal süresince ikmal yolları... Bu dağlardaki (Esenler, Köklü, Hasanbeyli, Türkoğlu'nun Fındıcak köyleri ve Zeytun nahiyesi) Ermeni nüfusu lojistik katkı sağlıyor kendilerine. Sivas kongresinden sonra Mustafa Kemal tarafından Maraş'a gönderilen Arslan beyin örgütlediği milli güçler Fransızlara zor anlar yaşatıyor. Maraş'taki çatışmalar şiddetlenince, şehirde daha fazla tutunamayacaklarını anlayan Fransızlar geri çekilme kararı alıyor. 12 Şubat 1920'de... Geri çekildikleri tarihe bakar mısının? Şubat! Bizim bu yörenin en soğuk mevsimi... Maraş'ın poyrazı... Fransızlar öylesine saf mı diyeyim.... Geri çekilmek için önlerinde iki yol var: Birisi Pazarcık üzerinden Antep'e... Ancak Kılıç Ali bey kuvayı milliyesi bu bölgede çok güçlü, geçemiyorlar. Ayrıca  Fransızlar, Antep'te de zor durumdalar. İkinci yol: Türkoğlu üzerinden Fevzipaşa'ya gelip demiryolu ile Suriye'ye veya Adana'ya geçmek... Asıl mücadele bu arada oluyor. Mustafa Kemal o sıralar Sivas'ta... Yazışmalar var. Önceden ayarladığı üzere, Arslan bey, Yörük Selim bey, Kılıç Ali bey, Şahin bey, Ali Saip, Özdemir bey gibi yurtseverler Fransızlar'a zor anlar yaşatıyor. Aksu köprüsü, Türkoğlu, Beyoğlu (Bababurun - şimdi orada güzel bir piknik alanı var, giden var  mı?) arasında şiddetli çarpışmalar oluyor. Belpınar – Sakçagözü arasında da... Yörenin ileri gelenlerinden Hurşit ağanın adamları, geri çekilmekte olan Fransız ve Ermeni birliklerine ağır kayıplar verdiriyor. Aynı Hurşit Ağa birçok masum Ermeni çocuklarını, kışta kıyamette koruma altına alıyor. Yörede herkesin bildiği sırdır bu kişiler... Neyse... Güç bela Fevzipaşa'ya ulaşanlar trenlerle Suriye veya Adana tarafına geçmek istiyorlar. Bu kez Kazıklı köyü dolaylarında, Güvercin geçidi denilen mevkide demiryollarını tahrip ediyor, Sulumağaralı Nebo ağanın adamlarıyla, Asteğmen Süleyman beyin milisleri...
12 Şubat 1920'de başlayan geri çekilme tam 9 ay sürüyor. Nutuk'ta geçer bu çatışmalar. Bölgede aralıklarla yaşanan çatışmalar neticesinde 13 Kasım 1921' de ilçemiz İslahiye'de bir tek Fransız askeri kalmıyor. İki gün sonra da Hassa  düşman işgalinden kurtuluyor. Tabi bu işgalin sona ermesinde Sakarya zaferinin de etkisi var. Bir Fransız generali “biz” diyor, “geç ayıldık!” İngilizler halkın elindeki silahları toplamadan bölgeyi bize terketmişler. Bir de, Ermenilerin dolduruşuna geldik. Biz bu bölgede oyalanırken onlar (İngilizler), ortadoğunun petrolüne konmuşlar...Ancak 21 Ekim tarihli Ankara antlaşması ile çizilen sınırlar, bölgeyi öyle yerlerinden yaralıyor ki, şimdi yaşanan çatışmalar daha kabuk bağlamamış bu yaraları tekrar kanatıyor. Suriye'nin kuzeyini kastediyorum... Neyse güncel bir konu, girmeyelim.
Bölgenin kaderi 1938'lerde gene kesişiyor. Mustafa Kemal, Fransızlarla Hatay görüşmeleri olurken, önce Mersin'e, ordan Adana'ya geliyor. Doktorlar seyahati yasaklamış olmasına rağmen, tatbikatlar ve askeri geçit törenleri organize ediyor. Dış basında hastalığı ile ilgili elimizi zayıflatacak haberler var. Hatta İslahiye'ye (Fevzipaşa'da mola verdiğini Banılı Aşık İbo anlatırdı.) gelip tren vagonlarında Hatay'dan gelen bağımsızlık yanlıları ile görüş alışverişinde bulunuyor. Zaten bu geziden sonra sık sık komaya giriyor ve hayata gözlerini yumuyor. (*) Türk askeri iki koldan Hatay'a giriyor. Bir kol Erzin – İskenderun üzeri, diğer kol İslahiye – Hassa üzeri...
Yüzyıl sonra, gene bölgemiz karışık, emperyalistlerin çıkar çatışmaları arasında toz bulut ortalık. O zamanlar İngilizler ile Fransızlar al gülüm ver gülüm yaparken, şimdilerde ABD ile Rusya anlaşıyormuş gibi yapıp çıkar çatışması arasında bölge halklarını birbirine kırdırıyorlar. Emperyalistlerin oyununa gelip, kader ortaklığı yaptıklarınla yollarınız ayrılırsa her iki tarafında başına neler geldiğini yazdı geçen yüzyıl tarihler. Yüz yıl önce Kürtlerle Türkler kader ortaklığı yaptılar. İki yüz yıl önce Ermenilerle... Millet-i Sadıka idi Osmanlı için... Meşrutiyeti birlikte getirdik bu topraklara... Neler oldu sonra... Müslüman Araplar bile bu kader ortaklığında yer almamışlardı...
Kaderi değiştirebilir miyiz? Diye sormuştum konuşmamın başında. Değiştirmenin sırası... Bu mümkün... Yüzyıl önce yaşananlar, yüzyıl sonra kaderimiz olmaması için, uyanık olmalı, dayanışma içerisinde olmalıyız. Savaşa inat, barışı savunmalı; düşmanlık tohumları ekenlere inat kardeşlik elimizi uzatmalıyız. Çok okumalıyız çocuklar. Çok çalışmalıyız. Canları pahasına bize bu toprakları bırakan aziz şehitlerimizi, gazilerimizi unutmamalıyız. Bu vesileyle, başta ulu önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm şehitlerimizi rahmetle, gazilerimizi minnetle anıyorum.

(*) “Ben gerektiğinde en kıymetli hediyem olarak milletime canımı vereceğim.” demişti bir zamanlar. Sözünde durmuş demek!

11.11.2015/Hilmi Dervişoğlu/Sosyal Bilgiler Öğretmeni

8 Eylül 2016 Perşembe

Birinci kurtuluş savaşında cepheler:
Doğu cephesi, Ermenilerle
Güney cephesi, Fransızlarla
Batı cephesi, Yunanlılarla

İkinci kurtuluş savaşında cepheler:
Güneydoğu cephesi, PKKyla
Güney cephesi, IŞİDle
İç Anadolu cephesi, FETÖyle

Mustafa Kemal'e başkomutanlık yetkisinin verilmesi
Tayyip Erdoğan'a "başkomutanlık"! yetkisinin verilmesi (ohal)

Tekalifi milliye emirleri
Demokrasi şehitlerine yardım kampanyası

Hıyanet i vataniye vataniye kanunu
Kanun hükmünde kararnameler

Sakarya meydan savaşı
Fırat-Dicle meydan savaşı

Büyük taarruz
Fırat kalkanı harekatı, başbakanın Çukurca'da taarruz açıklaması

İzmir'de düşmanın denize dökülmesi
Allahın izniyle düşmanların Fırat ve Dicle'ye dökülmesi

Lozan barış antlaşması
Musul-Halep koridorunun anavatana katılmasıyla misakı millinin gerçekleştirilmesi

5 Eylül 2016 Pazartesi

Derin devletimiz var...
Paralel devletimiz var...
Üst aklımız var...
Biz bunun neresindeyiz?

1 Ağustos 2016 Pazartesi

Nasıl yapmalı?
Kökünü kazıyın bu hainlerin.
Gözünün yaşına bakmayın.
Öylesine işlemişler ki bu toplumun ve devletin tüm kılcal damarlarına...
Temizlemek zor olacak biliyorum. Kiminin babası, anası, oğlu, kızı, kardeşi, kuzeni, halası, dayısı, teyzesi, amcası, komşusu belki ama, olsun...
Saf, masum, ahmak, aldatılmış demeyin...
Elhamdülillah! Onlarla hiç işim olamadığından böyle rahat konuşuyorum belki ama, kız kardeşim dershanelerine gitti, üç dört ay parasını ben ödedim. İstemeye istemeye...
Kesin, atın sağ elimi... Diyeti olsun bu vatana...
Fakat bu arada;
Pişman olanlara gençliğe hitabeyi okutun, ezberletin. Nutkun üzerine el basarak yemin ettirin! Tekrardan okutturun TC İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük derslerini...
Format atın beyinlerine...
Fabrika ayarlarına döndürün ülkeyi!
Ne yapmalı?
Emperyalizm bu topraklarda hep kan dökülsün, iç savaş çıksın ister. Din bezirganları, bölücüler ve taşeron şirketleri ve sivil toplum ayağına işbirlikçileriyle el ele verir. Ve onlar Türkiye Cumhuriyeti Devletinin neye rağmen ve nasıl kurulduğunu iyi bilirler. Dincilere, bölücülere ve kendilerine rağmen kurulduğunu iyi bilirler. O yüzden hangi siyasi görüş, din, mezhep, etnik kimlik vb olursan ol; yaptığın her iş, davranış, yazı, söz vb ile emperyalistlerin bu amacına hizmet ediyor muyum diye bir an düşün! Öyle yap!
Bir özeleştiri de eğitim camiasından bekliyorum.
Öğretmenler olarak bizim bir suçumuz yok mu? Bakın herkes bir öz eleştiri yapıyor. İktidar, muhalefet, medya, bürokrasi... Herkes...
Peki biz...
Adamlar zeki öğrencileri evlere çekerken neredeydik? Sınavlarda sorular çalınırken, ilkokuldan itibaren hak etmediği halde sınıf/ders geçirdiğimiz öğrenciler... Şişirilmiş notlarla bir yerlere gelmediler mi? Oradan liseye, üniversiteye hazırlık kurslarına, dershanelerine akın etmediler mi? Yine üniversitelere yerleştiler, oradan demek ki KPSS ile bir yerlere yerleşmişler bu belli değil miydi? Askeri liselere, harp okullarına böyle böyle girmişler. O süreçteki iktidarlar bunları görevde yükseltmişler. Ne istemişlerse vermişler. Yok bizim sendikadan diye birilerini müdür/müdür yardımcısı vs yapmadılar mı? Sohbet/ev/toplantılarına geliyor diye kıytırık lojman ara katlarını ayarlamadılar mı?
Demek ki bir öğrenci hak etmediği halde dersi sınıfı geçmesin. Derslerimizde ATATÜRK'ü ve onun ile ve inkılaplarını iyice anlatmalıyız. Milli bayramları en coşkulu bir şekilde kutlamalıyız.
Bu önümüzdeki ders yılının ilk dersinden itibaren bu konuları her ders işlemeliyiz.

15 Temmuz 2016 Cuma

Darbe girişimi üzerine

En savunmasız haldeydik. Yarın düğünümüz vardı. Kiminin kınası... Bir yakınımız kız istemeye gidecekti. Biri Almanya'ya uçacaktı. Biri arabasını servise bırakmıştı. Biri de iki gün çocuklar denize girsin demiş öyle çıkmıştı evinden. Bizim ev kalabalıktı misafirim vardı. TV salonda, bir şey izleyemedim. Anlamadım. Darbe olmuş dediler. Kısa mesaj, Whatsapp bildirimi geldi telefonuma. Bir iki arama.... Ambulans, anons, ezan, salâ vb sesleri geldi uzaktan. Kimi dedi paranı çek, arabanın yakıtını fulle... Yapmadım. Çok uykum vardı zaten, vurdum kafayı yattım. Sabah ola hayrola dedim. Korkacak birşey yok. Kormadım da böyle bir durumda çocukları için endişeleniyor insan. Bir de ülkenin haline üzülüyor. Ondan...
Ama bir musibet, bin nasihattan iyidir derler. Böyle birşey olacağı belliydi. Senin askerinin kozmik odasına girilmiş, genelkurmay başkanının başta olmak üzere bir yığın vatansever subayın kumpaslarla hapse atılmış, gazeteciler, yazarlar, akademisyenler tutuklanmış ses çıkarmaz dahası işbirliği yaparsan böyle meydanı ite kopuğa bıraksın. Birde bunca yıldır adamlar en kritik yerleri ele geçirmiş siz uyumuşsunuz ha! Afferin vallahi! Neyse ucuz atlattık. Büyük geçmiş olsun!
Ben de ne zamandır ülkenin içinde bulunduğu duruma sinirlendirdim. Dış politika, Suriye ve Suriyeliler, Rusya ve İsrail krizi, terör, çatışma ve şehit haberleri, metropollerde patlayan bombalar, yolsuzluk ve kamu kaynaklarının birilerine peşkeş çekildiği iddiaları, iç politikada ayrıştırıcı söylemler, muhalefetin tıkanmışlığı, yargı düzenlemesi nedeniyle tasfiyeler, atamalar, kadrolaşma... Basın ve kamuoyu çıkmazı... Nedeniyle ne olacak bu ülkenin hali diyordum.
Kafa karışıklığı içerisindeydim. Sabaha karşı uykum kaçtı. Baktım. Bir iki nöronum gelişmeler karşısında, söylemeye dilim varmıyor ama olumlamak üzereyken suç üstü yakalandı. Emir komuta zinciri dışında hareket ediyorlardı. Şu anda göz altındalar.
Ne olacak bu ülkenin hali, sorusunun cevabı bellidir. Seçim. Bu iktidarı halk getirdi, halk götürmelidir. İddia olunan, FETÖ/PDY yapılanması çok hevesliyse parti kurup öyle çıksınlar halkın karşısına... Ama kardeşim adamlar ne yapsınlar? Medyası, şirketleri, kurumları ellerinden alındı. Polis, yargı, eğitim camiasındaki elemanlarının üzerine gidildi. MHP'yi ele geçirip siyaset yapacaklardı belki de, ona da izin verilmedi. Eee! Adamlar ne yapsınlar kardeşim. TSK içindeki son kozlarını oynadılar. Şaka şaka! Olacak olan oldu aslında. Belki de iyi oldu! 28 şubatçılara kızıyordunuz! Temizleyin bakalım şimdi!
Haydin kolay gele!
Tekrar büyük geçmiş olsun. Şehit, ölü ve yaralı haberleri var. Çok üzüldüm. Yazık oldu.

25 Ocak 2016 Pazartesi

Selo, faşistleri bölecekmiş!
Görmüyor mu? Bütün bu "barış", "çocuklar ölmesin", akademisyenlerin bildirileri, sendikaların eylem ve etkinlikleri, barikatlar, hendekler, şehit cenazeleri neye yarıyor?
Tüm faşistleri, dincileri, dindarları, milliyetçileri, muhafazakarları, ulusalcıları hatta sosyal demokratları bile Tayyip Erdoğan'ın arkasında saf tutturuyor. Bölmek ne kelime, tüm sağcı güçler Tayyip'in arkasında kenetleniyorlar.
Hayırlı olsun! Aynı amaca hizmet ediyorsanız kına yakın... Tebrik edin birbirinizi, kutlayın!